Sayfalar

31 Ağustos 2013 Cumartesi

Hem nazlıyım ; hem yaramaz...

Çalışan bir anne olmanın zorluğunu halen yaşamaya devam ediyorum. En başta bedensel baskı altındasınız. Nasıl mı? Bacaklarınıza sıkı sıkı sarılmış, arada bir bacakların arasından geçerek yürümeyi iyice zorlaştıran 90 santimlik bir küçük canavarus mevcut; Düşünsenize telefon çalıyor diyelim masadaki telefona ayakta sürüne sürüne ulaşmaya çalışmakta olan anne sizce de baskı altında değil midir? Evlat nazı çekiyorsun bildiğin sürekli peşinde dolanır tuvalete gidersin bam güm kapı yumruklanır, mutfakta yemek hazırlamak olay, temizlik desen uyuduğu zamanlarda ter içinde hızlı hızlı yapabildiğin kadar..
Ahh bir de ağız bir açılır; belli belirsiz dakikalarca yorulmadan yüksek ses tonuyla konuşur, ha sakın ola boşa konuştuğunu sanmayın dinlediğinizi hissetmek zorunda yoksa mazallah çok asabileşir kendileri..
Yaramazlık yok mu diye soranınız için alası mevcut.. Çamaşır ve bulaşık makinasının tuşları ile çalışır yada çalışmazken oynamak favorimiz, sonra yerleri sildiğim kovaya elini sokmak ve o eli hauumm diye ağzına sokmak ( tabi bu durum kaşla göz arasında oluyor) da sabrımın sınandığı yaramazlıkların başında geliyor.. Burada tabi ki eleştirme hakkına sahipsiniz uyurken sil, birşeylerle oyalanırken sil falan diye. Haklı olmakla beraber malesef ki her zaman bu zamanlar yetmeyebiliyor .. Her neyse geçenlerde beni bir yaramazlık sonucu kendisini uyarırken öyle bir susturdu ki ; bir annenin buna annelik içgüdüsüyle kayıtsız kalması imkansız.. Diyalog şu aynen aktarıyorum ; Kızım ne yapıyorsun annecim, lütfen annecim, dün de sana bu yüzden kızdım lütfen annecmcmskdnfıernfmsn  ( evet tam da bu sırada aynı boy hizasında olduğumuzdan ötürü -uzmanlar iletişimin bu şekilde sağlanacağını belirtiyorlar- bir öpücük aldım dudağıma kendisinden, yani kendisiyle konuşmamı sabote etmiş oldu ) Nasıl mutlu olunmaz, nasıl gülünmez ki ; ciddiyet takınmış anneden eser kalmadı tabi attım gitti..
İki yaş sendromundan mıdır, hergün sürekli beraber olmaması sebebiyle dikkati kendine çekmek istemesinden midir;  yoksa tamamen ciddi ciddi yaramaz olmasından ötürü müdür hal vaziyetimiz şimdilik bu şekilde.. Nasıl kıyılır , nasıl kızılır ki evlat binbir türlü şebeklik yapıyor anneye güzel görünmek sevgisini belli etmek sevildiğini görmek için, minicik yüreğin içindeki o tertemiz sevgi görmezden nasıl gelinir.. Çoğunlukla vicdan azabı duyuyorum kızımı bırakıp çalıştığım için, bu vicdan azabıyla da yaşıyorum en zoru da bu.. Telafiyi hafta sonlarına bırakıyorum ne kadar telafi edilebilirse artık.. 

9 Ağustos 2013 Cuma

Kızım büyüyor..

Bir annenin evladının bir günde neler yaptığını pek tabiki ballandıra ballandıra anlatması çok doğal. Gerçek olan şu ki anne olunduktan sonra yaşanılan hissiyat anne olmadan önceki yaşamından katbekat fazladır. Anne olmadan önceki yaşam mı ? diye soranınız için söylüyorum sevgili Blogcuanne Elif Doğan'ın üstüne basa basa söylediği şeyi ben de tekrarlıyorum ; bir kadının hayatı ikiye ayrılır anne olmadan önce anne olduktan sonra .. 
 Bugünlerde bir dillendik ki sormayın.. Söylenen her net kelime kendince tekrarlanır, ara ara benim kendisine söylediğim kelimeler;  rastgele bir zamanda benim gözümün içine bakarak söylenir ( örnek aşkım ) . 
Hala çıkmakta olan yaşdaşlarına göre iki katı fazla dişi olup da halen diş çıkarma seramonisi yaşadığımızdan sebep o sulu ağzından çıkan kelimelerin hiç bir lugatta manasını bulamazsınız anne-babaya özel , hadi burda kendimi biraz kayırayım anneye daha özel bir lisan bu... Doğduğunda yaşadığım o mutluluğu daha yaşar mıyım ki diye düşünürken şimdi diyorum ki Ya Rabbi ne büyük bir nimetmiş evlat.. Her gün mü güzel olur, bir bakarsın hareketleri seni mutlu eder, bir bakarsın kendince kullandığı kelimeler için çıldırırsın, bayram gelmiş el öptürürsün, öper de sulu ağzıyla yüreğin kabarır mutluluktan sıkı sıkı sarılır da bunaltır ağlatırsın ... 
Bu arada toplu taşıma ve uzun yol araçlarında geçirilen zaman benim için bir kabus olup Nesli için ağlama, uyuyamama ile birlikte gelen aşırı huzursuzluk iken ; bayram sebebiyle tüm bu riskleri göze alıp Anadolu yakasında güzel sessiz bir yer var oraya gidelim dedik ailecek. Beklentimin aksine kızım ne bizi huzursuz etti ne kendini ( burada tabi ki kendinin huzursuz olması herşeyden önemli bizim için) . Hatta öyle mutluydu ki amcaların saçları çekildi, ablaların üstüne çıkıldı bir de bunları yaptı diye kendisine şekerler ikram edildi pek tabi ki afiyetle yendi.. İşte yine günden güne büyüdüğünün bir kanıtı daha. Çok büyük bir gelişme, bayram ediyorum desem yeridir:)
Şimdi ise yazımın başında bahsi  geçen o lugattaki kelimelerden bazılarını anlamları ile paylaşayım.. 
Anne - Anne
Baba - Baba
Agım - Aşkım
Ba ga ga- Bal Kaymak
Dittiii - Bitti
Dittii - Gitti
Mamm - Tamam
Baa Baaa- Bay bay
Haığa - Hala
Ette (sonradan Deeeze) - Teyze
Babadi - Babaanne
Goggu - Korktu
Üşşş - Su
Mehımee( bunu hep ağlamaklı söyler) - Mama
Babagımm - Babacım
Gouu - Gol
Bebi - Bebe ( bir fotoda kendini görsün bebi diyor yine:))

Biraz daha sıralanabilir belki ;  kızımın lugatı da bu şekilde henüz yeni yeni kelime dağarcığımızı geliştiriyoruz şimdilik bu kadar... 
Evlat sen cansın, dillerinse bal, tükürük kokan ellerin deva, öpmelerin ise ömre bedel..